Kahramanın Yolculuğu

Bu blog’u bir “almanak” olarak tanımladığımdan dolayı, “kahramanın yolculuğu” adlı ilk yazıma ciddi bir tanımla ve uygun bir Polaroid fotoğrafla başlamak uygun olur:

“Bir kahraman olağan dünyadan çıkıp doğaüstü tuhaflıklar bölgesine doğru ilerler:burada masalsı güçlerle karşılaşılır ve kesin bir zafer kazanılır: kahraman bu gizemli maceradan benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner.”

Joseph Campbell Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında insanların binlerce yıldır okudukları tüm mitolojik öykülerin bu cümle ile özetlenebileceğini söyler. Kahramanlar maceraya çağrılır, engelleri aşar ve artık değişmiş, büyümüş bir şekilde bu maceradan geri dönerler. Karakter bir yüzüğü yok etmeye çağrılır, engelleri aşar, büyür ve geri döner; başka bir karakter insanlığı kurtarmak için uzay yolculuğuna çağrılır, karadeliklerin sırrının çözülmesine yardım eder ve daha olgun olarak geri döner. Birçok hikayede kendisini gösterir bu teori, ama benim için onu ilginç kılan ve benimsememe sebep olan olgu bu değil.

“Kahramanın yolculuğu” teorisini benimsememin asıl sebebi, teorinin uygulanabilirliğinin hikayelerle sınırlı olmaması. Teorinin öne çıkardığı kahramanını karşılaştığı engeller ve gelişmeler hayatımızın içinde. Teori’de tarif edilen kahraman aslında herhangi bir insan. Sabah uyanıyor, olağan dünyasındaki hayatının gerekliliklerini yerine getiriyor ve fark etmesek de her biri en önemsizinden en tehlikelisine bir maceraya çağrılıyor. Su içmeye çalışıyor, otobüse yetişmeye çalışıyor, öğrencisine bir şey öğretmek istiyor yada dünyayı yanmaktan kurtarıyor. Ne olursa olsun, bir macera hep var. Maceranın olduğu yerde ise bir engel var. Bu da o kişiyi, bulunduğu hikayenin kahramanı yapıyor.

Kahramanın olduğu yerde de engeller şekil buluyor. Form değiştiriyor, asileşiyor bazen de inatlaşıyorlar ama her daim oradalar. İşte kahramanın yolculuğu teorisinin de en can alıcı kısmı burada devreye giriyor.

Kahramanımız, bu engel karşısında ne yapacak?

Kimisi aşabiliyor, kimisi aşmaya çalışıyor sadece, kimisi yoldan engeli görür görmez geriye dönüyor. Dışarıdan bakmak kolay, analiz etmek için olay örgüsüne kendinizi kaptırmadan geriye bir adım atmanız yeterli.

Peki bunu ayna karşısında, insan kendine bakarken yapabiliyor mu? Kendimi geliştirmek için sürekli çabalayan ben, belki de bu faktörü şimdiye kadar hep atladım. Başkasınınkini görmek kolayken, kendimin engelleri neredeydi, ben neyi aşmak istiyordum? Bu sorunun benim için ne kadar büyük olduğunu, soruya cevap bulamadığımda anladım.

Soruya olan cevapsızlığım ise kahramanın yolculuğu teorisini ters yüz etmemle sonuçlandı. Engeller yoksa, gelişmeler de olmaz. Gelişmeler de yoksa, neyim ben, bir kahraman sayılabilir miyim? Bu durumda, benim yerime geçecek, günlük yaptığım şeylerin aynısını yapacak bir robot ile benim aramda ne fark kalıyor?

Uzun bir fikir alışverişinden sonra aslında engelimi bulduğumu anladım. Belki de gelişmemi sağlayacak, bir kahraman olmaya çalışmama yardım edecek olgu buydu. Benim engelim, “engellerimi bulamamaktı”. Benim maceramın yolculuğu bu olacaktı. Hayatta olduğumu hissetmemi sağlayacak, bana yol gösterecek ve neye ulaşabileceğini gösterebilecek olan olgu bu engelleri aramaktı. Bakalım, belki de aştığımda gerçekten büyüdüğümü hissederim.

O zaman, hadi, bir de bu yolculuk başlasın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.